Sayfalar

22 Nisan 2015 Çarşamba

Okumuş Çevreciler!

    Doğrudur okuyan insan sayısı giderek artmakta. Nüfusun okumuş insan oranı eskiye nazaran gözle görülür bir artışla gazetelerde olumlu bir haber olarak,gururlanmamız gereken bir gelişme olarak aktarılmakta. Güzel ben de okurken sevindim. Zira klasik söylemle eğitim şart. Yalnız bu durum  okula gitmekten, diploma almaktan daha farklı olmak zorunda. Bunu da günümüz okumuş(!) insanlarında görüyoruz. Bizim ülkemizde eğitimden çok öğretim olduğundan okumuş çevreciler(!) diye nitelendirdiğim bir kesim de oluşmuş durumda. Peki nedir bu okumuş çevreciler? Şöyle ki her gün sokakların, okulların, kafelerin, çarşıların ve diğer sosyal alanların günlük olarak insan telaşından sonra terk edilmiş bir hayalet kasaba görünümünde göze çarpan; uçuşan kağıtların, poşetlerin, yiyecek atıklarının yani genel olarak çöplerin olduğunu görmek mümkündür. En azından dikkat edenler için. Dedim ya fark edenler diye işte aslında fark edenler muhakkak var ancak içinden ya söyleniyor ya da cesaretli olanlar tepkisini koyarak yapılması gerekeni yapıyor. Bu durumun okunmuş kirliler dediğimiz kesimine yönelik en ilgi çeken gözlemi mi yazmak istiyorum.

  Öncelikle bu okumuş kirlilerin hangi zamanda
hangi şartlarda türediğini belirteyim. Bu insancıklar
güneşli günlerde, yeşil alanlarda, su kenarlarında grup halinde toplanarak bir alanı mesken tutarlar. Ardından da güneşin ışığından, sıcağından yararlanıp esen rüzgarın da verdiği rahatlıkla muhabbeti kurup ardından da beslenme gereksinimlerini karşılarlar. Ancak bu beslenme şekli bir karganın, bir akbabanın leşleri yeyip arta kalanlarını bırakıp gittiği gibi bir durumla sona erer. Bu insancıklar bulundukları mekanı gereken şartların bozulması ya da başka bir yere göç etme gereksinimleri duyduklarından terk ederler. Geride ise bir çöplük deryası kalır ki bu durum o alanı sonradan kullanacak olan diğer canlıları ve dünyanın genel dengesini rahatsız edici bir hale getirir. Kısacası insan okusa da okumasa da önce insan olma eğitimini almadıkça isterse ordinaryüs unvanını elde etsin beş kuruş değeri olmaz, olamaz. Kedi bile pisliğini kapatırken insanın düşünen ve dünyada en üstün varlık olarak yaratılan bir canlı olması düşünüldüğünde bu şekilde davranışlarda bulunması aslından bu davranışı sergileyenlerin kendilerini hayvandan aşağı konuma getirdikleri aşikar. Evet biraz ağır bir ithamda bulundum. Ancak yeri geldiğinde her şeyi bilen insanların bu gibi durumlarda nedense kör ve sağır olup duyarsız kalması da adama bu ne perhiz bu ne lahana turşusu dedirtiyor. Vesselam.

17 Nisan 2015 Cuma

Sinir Harbi!

Bugün yine erken kalkmıştım. Sevinçliydim çünkü erken kalktığım sayılı günler vardı hayatımda. Şunu test ettim: "Erken kalkan insan mutlu olur." En azından benim için öyle.

Vakit ilerlerken günlük akışın içerisinde dışarı çıkmam icap etti. Haliyle insanlar günlük koşuşturmasında -kimi okuluna, kimi işine gidiyor- yaşamlarını olağan şekilde sürdürüyorlardı. Yolda yürürken alıştığımız, artık bize olağan gelen durumları analiz etme gereği duydum. Bir an durup etrafımı izlemeye "Nereden geldik? , Nereye gidiyoruz? , Neydik, ne olduk, ne olacağız?" gibi soruları kendi kendime sormaya başladım. Dikkatimi, köpeğini sıkı sıkı çeken, istediği yöne gitmediği için köpeği azarlayan bir adam çekti. Ardından gözüm trafik lambasının saniyesi henüz kırmızı ışığın yanmasına 5 sn kala kornaya yüklenen, adeta; "Yürüsene be kardeşim!" diyen bir şoföre takıldı.Yetmedi dahası vardı. Şöyle durup etrafı bir an olsun izleyen her aklı başında insanın objektif olarak görebileceği olağanlaşan durumlar silsilesi adeta bir roman serisi, bir film serisi gibi çoğalıyordu. Bunun roman ya da film serilerinden farkı; roman ya da film serilerini sevdiğimizden devam halkalarını, izleyicilerin ya da okuyucuların ilgisinin oluşturmasıydı. Oysa buradaki 
durumların nedeni gidişatın bizim istediğimiz gibi olmaması. Kısacası bencillik... Ben merkezcilik...


Her yer sinir harbi olmuş. Kimse kimseye tahammül edemez olmuş, canım memleketimde! Oysa bir trafik ışığının 5 sn sonrasında hareket ettiğinde insan hayatından bir şey kaybetmeyecek. Köpeği çekiştirmediğinde onun istediği yerde biraz fazla kaldığında senin yalnızca 3-5 dk zamanını alacak. Ama senin bu köpeği aldığında köpeklerin doğasından bi haber olman seni bu denli duyarsız ve bencil yapıyor. Çünkü sen köpek sahibi olmayı; gösteriş, kız tavlama ya da başka nedenlerden dolayı istedin. Sorsalar hayvanları seversin. Hayvanlara eziyetin ağa babasını yapan oysa sensin. Neyse galiba biraz konumuz hayvanlar aleminden köpekler ve insanlar başlığına kaydı. Sözün kısası her yer sinir harbi olmuş, ne zaman birbirimize tahammül edip yalnızca insan olduğumuzdan dolayı birbirimizi seveceğiz? Ne güzel de demiş Yunus Emre: "Sevelim sevilelim dünya kimseye kalmaz." Vesselam.